Hukukçunun veya Adalet mekanizması içeresinde görev yapan herkesin uyguladığı yasaların bir gün kendisine de uygulanması gerektiğini bilmelidir. At gözlü bakışı ile olayların veya sistemin tek hakimiymiş gibi bir görüş açısı ile hareket etmenin kimseye faydası olmayacaktır. Empati yapmak, hiçbir zaman objektifliği elden bırakmamak helede adaletten asla ayrılmamak, hak ve hakikat için mücadele etmek gerekir. Seçilmişlerin geldikleri kurum veya kuruluşların başına oturdukları zaman iş ve işlemlerinde tek yanlı hareket etmemeleri, kendilerini seçenlerin dışında başka mensuplarınında olduğun, bu insanların da hakları ve kurum imkanlarından yararlanmaları gerektiğini bilmeleri gerekiyor. Ancak ülkemizde bu sürekli gözardı edilen bir husustur. Zira seçilerek gelen insanlar sanki bir daha geldikleri makamlardan gitmiyeceklermiş gibi davranmakta ve her türlü hukuksuzluğu yapma hakkına sahip olduğunu düşünmektedir.
Gelinen makamlarda bir yetki var ise bunu her türlü kullanma hakkını kendinde görmekte, dahi ileri giderek haddi aşmaktadırlar. Bir mağduriyet söz konusu olduğunda ise tabiri caiz ise vaveylayı koparmaktadırlar. Sanki bu mağduriyete yalnızca kendileri maruz kalmış gibi bir hava estirmektedirler. Kurumların başına veya yönetimine seçilerek gelen kişilerin önce mensuplarının hak ve çıkarlarını gözetmeleri gerekir. Bunu yaparken de asla ayrımcılık, kayırmacılık, suistimal yapmadan; ırkçılık, din ve inanca farklılığı gözetmeden yapmak gerekir. Hukuka uygun, adil ve eşit davranmayı asla ihmal etmemeli ve bu durum düsturumuz olmalıdır. Durum böyle olunca kurum başına seçilerek gelen kişi veya yönetim, kurumun mensupları tarafından sonuna kadar desteklerin ve her türlü mücadelenin içerisinde yer alırlar. Dahili ve harici her türlü hukuksuzlukta destek sağlanmış olur. Bir bütün ve tek yürük hareket edilmiş olunur. Hukuksuzlukların ve kanunsuzlukların önüne böyle geçilmesi veya savunmanın bu şekilde yapılması gerekir.
Mensubu olduğumuz baromuz, uzun zamandır kendi anlayışı doğrultusunda bazı davalarda mücadele vermektedir. Kendine göre bu mücadeleyi haklı görmekte ve yer yer yasal yaptırımların dışına çıkmaktadırlar. Yine hak gördükleri bu uygulamaları yargı önünde sürdürmektedirler. Hal böyle olunca yani kanunsuzluğun yolu açılmış olunca savundukları müvekkillerinin konumuna düşmüş ve şüpheli veya sanık durumuna gelmişlerdir. Baromuz bunu yaparken, tüm camiayı arkasına alarak yapmamış, yalnızca kendisini seçen camia veya anlayışı temsilen yürütmüştür. Hal böyle olunca hem Baro Başkanlığı içerisinde hem mensupları arasında ciddi bir ayrılma ve kargaşalık çıkmıştır. Yönetimin yaptığı bir çok uygulama veya işlemler tüm mensupları tarafından kabul edilmediği gibi yapılan işlemler usulüne uygun olarak anlatılmamış ve destek sağlanmamıştır. En azından kabul görmese dahi bunun mensupları arasında ciddi bir şekilde tartışmaya veya mesleğin geleceği açısından meşrutiyet sağlanmaya çalışılması gerekir.
Kurum olarak yapılacak her türlü mücadelenin hukuk, yasa ve adalet sınırları dışına çıkmaması gerekir. Savunduğunuz müvekkilin haklı çıkması muhtemeldir. Ancak mahkumiyet halinde sistemi ve bunu uygulayanları hemde tüm yasal uygulamalarla birlikte yok saymanız, kabul etmemeniz, tahkir etmeniz düşünülemez. Toplumsal yaşam için bazı kurallar konmuş ise o toplumdaki huzur ve sukun, o kurallara ne kadar bağlı kalındığı ile doğru orantılıdır. İşinize geleni alır, işinize gelmeyeni kabul etmez ve tahkire kalkarsanız anarşinin, düzensizliğin ve terörün önünü açmış olursunuz. Bu kapsamda hukukun herkese gerektiği gibi öncelikle yöneticilere, yargı içerisindeki uygulayıcılara ve tabi olanların hepsine anı şekilde uygulanması gerektiğini unutmamak önceliğimiz olmalıdır.
Şahsım olarak ben avukat sıfatı ile beş kez Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandım ve tümünden beraat ettim. Yargılandığım bir davada beraat etmiş olmama karşın mensubu olduğum Baro, beni disiplin cezası ile cezalandırdı. Yargılandığım hiçbir davada mensubu bulunduğum ve her ay aidat ödediğim baro beni savunmadı. Talep etmiş olmama rağmen baro tarafından yargı önünde savunulmadım ve desteklenmedim. Yalnız bırakıldım, yetmemiş gibi disiplin cezası aldım. Maruz kaldığım hukuksuzluk ve saldırıları Baro yönetimine bildirmeme rağmen bırakın yardım almayı bunların normal olduğu belirtilerek savuşturuldum. Sağlık problemi yaşadım soran olmadı ve çözüm dahi getirilmedi sürekli göstermelik işlerle yetinildi. Maddi imkansızlıklar içerisinde bir çok meslektaşımız kıvrandı, buna sürekli yönetim seyirci kaldı. Faydalanacağımız bir sosyal tesisimiz olmadı, mevcutlar ise sürekli güdük bir şekilde ve kısmi olarak kullanıma sunuldu. Sayacak bir çok problem ve dert var. Bunları şu andaki mevcut yönetime yüklemek hata olur. Bu durum tüm kurumlarda olduğu gibi baromuzda da süre gelen sıkıntılar. Olaylara ve problemlere tek yönlü bakmak yanlış olur. Hukukçuysak önce kendimize yapılmasını istemediğimiz bir hususu başkasına layık görmemek ve düşene yardım etmek düsturumuz olmalı. Önce kurallara kendimiz uymalı sora başkalarından uyulmasını talep etmeliyiz. Problem yerine çözüm, sıkıntı yerine umut üretmeliyiz. Bu bakış açısı, hukukçu olarak en büyük
görevimizdir.
Şimdi İstanbul Barosu Yönetimi maruz kaldığı bazı sıkıntılı haller için meslektaşlarından - mensuplarından yardım talep etmekte ve birlik oluşturmaya çalışmaktadır. Mensubu olduğumuz kuruma her yönü ile destek vermek, savunmak ve mesleki çıkarlarımızı ön planda tutmak vazifemiz olmalı. Bunu yaparken de asla ve asla hukuktan, adaletten ve hakkaniyetten ayrılmamak gerekir. Bu gün bana yarın sana anlayışı ile hareket edersek o yarınlar asla gelmeyecektir. Bu gün bize yarın da bize olması gerekir.
Hukuk herkes için, hak ve adalet herkes için, benlik ve bencillik olduğu müddetçe dertten ve kederden kurtulamayız.